FOSİLLER EVRİMİ REDDEDER
Şunu kabul etmeliyiz ki, fosil kayıtlarında yaratılışçıların görüşlerine ters düşecek hiçbir şey yok.Edmund Ambrose
Evrim teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden
türemişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine
dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu
dönüşüm yüzmilyonlarca senelik uzun bir zaman dilimini kapsamış ve
kademe kademe ilerlemiştir.
Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız ara türlerin oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.
Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız ara türlerin oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.
Ara-Geçiş Formları Çıkmazı
Bu iddiaya göre geçmişte, balık özelliklerini hala
taşımalarına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış
olan yarı balık-yarı sürüngen canlılar yaşamış olmalıdır. Ya da sürüngen
özelliklerini taşırken, bir yandan da bazı kuş özellikleri kazanmış
sürüngen-kuşlar ortaya çıkmış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş sürecinde
oldukları için de, sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdır. Evrimciler
geçmişte yaşamış olduklarına inandıkları bu hayali yaratıklara
“ara-geçiş formu” adını verirler.
Eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışlarsa
bunların sayılarının ve çeşitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca
olması gerekir. Ve bu ucube canlıların kalıntılarına mutlaka fosil
kayıtlarında rastlanması gerekir. Çünkü bu ara geçiş formlarının
sayısının bugün bildiğimiz hayvan türlerinden bile fazla olması ve
dünyanın dört bir yanının fosilleşmiş ara geçiş formu kalıntılarıyla
dolu olması lazımdır. Darwin, Türlerin Kökeni’nde bunu şöyle
açıklamıştır:Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız
ara-geçiş çeşitleri mutlaka yaşamış olmalıdır… Bunların yaşamış
olduklarının kanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir.
Ancak bu satırları yazan
Darwin, bu ara formların fosillerinin bir türlü bulunamadığının
farkındaydı. Bunun teorisi için büyük bir açmaz oluşturduğunu da
görüyordu. Bu yüzden, Türlerin Kökeni kitabının “Teorinin Sorunları”
(Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştı: Eğer gerçekten
türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara
geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil
de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu
olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü
olarak bulamıyoruz… Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle
bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya
çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en
büyük itiraz olacaktır. Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172,
280
Darwin’in bu büyük açmaz karşısında öne sürdüğü tek
açıklama ise, o dönemdeki fosil kayıtlarının yetersiz olduğuydu. Fosil
kayıtları detaylı olarak incelendiğinde, kayıp ara formların mutlaka
bulunacağını iddia etmişti. Evrimciler Darwin’in bu kehanetine inanarak,
19. yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir yanında hummalı fosil
araştırmaları yaparak bu ara geçiş formlarını aradılar. Oysa, büyük bir
hırsla aranan bu ara geçiş formlarına asla rastlanamadı. Yapılan
kazılarda ve araştırmalarda elde edilen bütün bulgular, evrimcilerin
beklediklerinin aksine, canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve
kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını gösterdi. Evrimciler,
teorilerini kanıtlamaya çalışırlarken, onu kendi elleriyle
çökertmişlerdi. Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager,
bir evrimci olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:Sorunumuz
şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da
sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılarız;
kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar
görürüz. Derek A. Ager, “The Nature of the Fossil Record”, Proceedings
of the British Geological Association, cilt 87, 1976, s. 133.
Bir başka evrimci paleontolog Mark Czarnecki şu yorumu
yapar: Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman
için fosil kayıtları olmuştur… Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin’in
varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden
oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin
Tanrı tarafından yaratıldığını savunan yaratılışçı argümana destek
sağlamıştır. Mark Czarnecki, “The Revival of the Creationist Crusade”,
MacLean’s, 19 Ocak 1981, s. 56.
YAŞAYAN FOSİLLER
Günümüzdeki örneklerinden hiçbir farkı olmayan
milyonlarca yıllık fosillerden birkaçı. Bu canlı kalıntıları, canlıların
evrim sonucu değil, kusursuz bir yaratılış sonucunda ortaya
çıktıklarının ve asla bir evrim geçirmediklerinin açık birer delilidir.
|
Milyonlarca yıllık yaban arısı fosili ile günümüzdeki yaban arılarının hiçbir farkı bulunmamaktadır.
|
|
Günümüz yusufçuğu ile 135 milyon yıllık fosili birbirinin aynısıdır.
|
|
|
Yanda görülmekte olan brittle star fosilinin
yaşı 400 milyon yıldır ve üstte görülmekte olan günümüz brittle star ile
aralarında hiçbir değişiklik yoktur.
|
|
|
Yanda hiçbir değişikliğe uğramamış bir kaplumbağa ve 50 milyon yıllık bir kaplumbağa fosili görülmektedir.
|
|
|
195 milyon yıllık karides fosili ile günümüz karidesleri arasında hiçbir farklılık bulunmamaktadır.
|
|
|
100 milyon yıllık karınca fosili ile günümüzde
yaşayan bir karınca karşılaştırıldığında karıncaların da evrim
geçirmedikleri açıkça görülmektedir.
|
|
Fosil kayıtlarındaki bu boşluklar, yeterince fosil
bulunamadığı ve bir gün aranan fosillerin ele geçeceği gibi bir
avuntuyla da açıklanamaz. Amerikalı paleontolog R. Wesson da, 1991′de
yayınlanan Beyond Natural Selection adlı kitabında “fosil kayıtlarındaki
boşlukların gerçek ve olgusal” olduklarını şöyle açıklamaktadır:Ne var
ki, fosil kayıtlarındaki boşluklar gerçektir. Herhangi bir (evrimsel)
soyoluşumunu gösterecek kayıtların yokluğu, son derece olgusaldır.
Türler genellikle çok uzun zamandilimleri boyunca sabit kalırlar. Türler
ve özellikle cinsler hiç bir zaman yeni bir türe ya da cinse doğru
evrim göstermezler. Bunun yerine, bir tür ya da cinsin bir diğeriyle yer
değiştirdiği gözlenir. Değişim ise çoğunlukla anidir. (R. Wesson,
Beyond Natural Selection, MIT Press, Cambridge, MA, 1991, p. 45.)
40 milyon yıllık çekirgenin günümüzde yaşayan çekirgelerden hiçbir farkı yoktur. Yani hiçbir değişim geçirmemiştir.
|
|
|
|
90-94 milyon yıllık gecko fosili de canlıların hiçbir evrim geçirmediklerinin delillerinden biridir.
|
|
|
90-94 milyon yıllık kurbağa fosilinden de anlaşıldığı gibi 90 yıl önce kurbağalar nasıllarsa günümüzde de aynı şekildedirler.
|
|
|
Denizlerin en tehlikeli canlılarından biri
olan köpekbalığı ve 400 milyon yıllık fosili bize köpekbalıklarının
hiçbir evrim süreci geçirmediğini açıkça göstermektedir.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder